Açıklama:
Yanıt Açıklaması: ULUS DEVLETLERİN GELECEĞİ İLE İLGİLİ GÖRÜŞLER Uluslararası ilişkiler konusunda eserler veren bilim adamları ulus devletlerin gücünü azaltan gelişmelerin altını çizmekle birlikte gelecekte ulus devletlerin varlığını koruyacaklarına inanmaktadırlar. Burton, dünyanın düalistik bir yapıya sahip olduğuna inanmaktadır. Dünyanın entegrasyonu devletlerin alt birimleri arasında gerçekleşmekle birlikte, dünya devletler şeklinde parçalara ayrılmış olarak kalacaktır (Burton, 1972’den aktaran, Eşkinat, 2001, s.41). Bull, devletler sisteminin yerini alabilecek bir dünya sisteminin varlığını gösteren işaretlerin henüz ortaya çıkmadığına inanmaktadır. Bir dünya toplumunun ortaya çıkışı sadece ülkelerin birbirleri ile ilişki kurma dereceleri ile ilgili değildir. Bull’a göre tüm insanlık için ortak olan çıkar ve değerler oluşmalı ve bunlar üzerine ortak kurallar ve kurumlar inşa edilebilmelidir. Ancak dünya insanları arasında var olan çelişkiler göz önüne alındığında, devletler sisteminin yıkılarak yerine bir dünya sisteminin kurulması pek olanaklı görünmemektedir (Bull, 1977’den aktaran, Eşkinat, 2001, s. 42-43). Rosenau, teknolojideki gelişmelere bağlı olarak 400 yıldır süren ulus devlet sisteminin büyük bir dönüşüme uğradığını kabul etmektedir. Buna rağmen ulus devletlerin temel aktörler olarak dünya sahnesinde kalacağında ısrar etmektedir. Bazı devletler, politikaları tasarlamak ve uygulamak konusunda diğerlerine kıyasla daha güçlü olurken, diğerleri de dayatılan değişikliklere adaptasyon kapasitesini sağlayacaklardır (Rosenau 1980’den aktaran, Eşkinat, 2001, s.44). Daha sonraki kitabında ise Rosenau, ulus devletler arası ilişkilerden oluşan devlet merkezli dünya ve uluslararası kamusal olmayan örgütler, devlet bürokrasileri, alt gruplar ve uluslar üstü aktörler arasındaki ilişkilerden oluşan çok merkezli dünya ayrımını yapmaktadır. Son yıllarda bu iki grup arasındaki ikilem iyice belirginleşmiştir. Çok merkezli dünya aktörleri ulus devletlerden bağımsız olma çabası içindeyken, devlet merkezli dünyanın savunucuları, politik kurumların korunması çabası içindedir. İki tarafın prensipleri arasındaki çelişkiler, insan toplumunu büyük bir çatışma içine sürüklemektedir (Rosenau, 1990’dan aktaran, Eşkinat, 2001, s. 46-47). Ulus devletlerin dünya sahnesindeki varlığını koruyan diğer bir görüş ise Gilpin’den gelmektedir. Gilpin de pek çokları gibi küreselleşmeyi kapitalizmin gelişmesine bağlamaktadır. Gilpin’e göre küreselleşme, kapitalist piyasa yapısı ve metalaşma süreci dünyanın dört bir yanına ulaştığı ölçüde mümkün olacaktır. Gilpin’e göre piyasanın ilerleyişi dış faktörlerin etkisi altındadır. Dış faktörler içinde piyasa üzerinde en etkili olanı, ulusal ve uluslararası politik yapıdır. Burada bir çelişki yatmaktadır. Çünkü Gilpin devletin metalaşma sürecini etkilediğini söyleyerek piyasanın kendi mantığına yapacak bir şey bırakmamaktadır. Gilpin’e göre kapitalist piyasanın küreselleştirici etkisinin yüksek olmasının koşulu jeopolitik istikrardır. Jeopolitik istikrarın sağlanmasının koşulu ise uluslararası ekonomi politikasına süper bir gücün hâkim olmasıdır. Piyasanın başarısı için ise hegemonya sahibi gücün otoriter değil liberal bir ülke olması gerekmektedir. O hâlde liberal bir süper gücün varlığı dünya piyasa ekonomisinin gerçekleşmesi için gerekli ancak yeterli olmayan bir koşuldur. Serbest piyasa kurallarını dayatan bir süper güç olmadığı zaman dünya ekonomisinde tekelci eğilimler artmakta, her ülke kendi içine kapanmakta ve merkantilist politikalara başvurmaktadır